Herkes Görsün Diye Çırpınmak
Bazen öyle bir döneme giriyoruz ki, sanki varlığımız başkalarının onayıyla anlam kazanacakmış gibi hissediyoruz. Kimse söylemese de, içten içe “Beni fark etsinler”, “Biri çıkıp ‘Sen değerlisin’ desin” diye bekliyoruz. Ve bunu itiraf etmek bile zor geliyor.
Bir noktada yoruluyorsun. Durmadan anlatmaktan, kendini ispat etmeye çalışmaktan, görünür olmak için çabalamaktan… O kadar uğraşıyorsun ki kendi gözünden kayboluyorsun. Sanki başkalarının gözlükleri olmadan kim olduğunu bilemez hale geliyorsun.
Ama gerçek şu ki, senin görevin hiç kimsenin seni anlamasını sağlamak değil. Asıl mesele, kendi değerini önce senin bilmen. Sonra da ona göre davranabilmek.
Özür Beklemekten Vazgeçmek
Bir de işin şu tarafı var: Bazen inciniyoruz. Kalbimizin en orta yerine dokunan sözler oluyor, davranışlar oluyor. Ve içimizden bir ses diyor ki, “Bir gün özür dileyecekler. Bir gün yaptıklarını fark edecekler.”
Ama gel gör ki, çoğu zaman o özür gelmiyor. Sen de orada, o bekleme anında, zamanını, enerjini ve umudunu bırakıyorsun.
Belki de iyileşmek, kimsenin dilinden dökülmeyen cümleleri beklememekle başlıyor. Onların fark etmeyeceğini kabullenmekle. Ve yine de senin kendini ayağa kaldırmanla…
İçinde “İyileşmek için özür beklemedim” diyebilmek kadar hafifletici bir cümle var mı sence?
Koşarken Kimse Fark Etmez
Bir düşün, yıllarca çabalamışsın. Koşmuşsun, emek vermişsin, fedakarlık yapmışsın. Kimse dönüp bakmamış. Ama ne zaman durup yorulduğunu göstermişsin, o zaman fark etmişler seni.
İnsanın içi acıyor bazen. “Kilometrelerce koştum, sadece durduğumda gördüler” demek, kırgın bir sitem gibi. Ama yine de hatırlat kendine: Koşmanı senin bildiğin kadar kimse bilemez. Ve bu bile yeterli. Sen kendi emeğine şahit olduktan sonra, başkasının gözünde bir etiket almana gerek yok.
Zihnin Kurduğu Hikâyeler
Dürüst olalım, çoğu zaman gerçeklik bizi değil, zihnimizin kurduğu ihtimaller yorar. O kurguladığın senaryolar…
Ya tekrar incinirsem?
Ya yine yalnız kalırsam?
Ya hiç hak etmezsem?
Belki de en kötüsü, “İyi bir şey de olsa, başıma kötü bir şey gelir” diye kaçmak. Bir süre sonra fark ediyorsun ki, sırf kötü olmasın diye iyi şeylere bile kapını kapatıyorsun. Güvende kalmak için sevincini bile ertelemeye başlıyorsun.
Ama gerçek çoğu zaman o kadar korkunç değil. Belki daha sıradan, daha basit, daha az dramatik. Sadece bizim zihnimiz sürekli büyütüp abartıyor.
Aynı Yere Dönmek mi? Yoksa Daha Bilge Bir Hal mi?
“Hep aynı yere dönüyorum,” diye kendine kızıyorsun bazen. Sanki hiçbir şey değişmemiş gibi geliyor. Oysa belki döndüğün yer aynı ama sen aynı değilsin. Her seferinde biraz daha büyüyorsun, biraz daha farkında oluyorsun.
Bir spiralin içindeyiz belki. Dönüp dolaşıp aynı yaraya geliyoruz ama her defasında başka bir gözle bakıyoruz oraya. Bu bile ilerlemek demek.
Küçük Bir Hatırlatma
Sana şunu söylemek istiyorum: Sürekli anlatmaya çalışmak zorunda değilsin. Birileri seni anlasın diye kendini paralamak zorunda değilsin. Özür beklemek, onay almak, hep güçlü görünmek zorunda değilsin.
Yorulduysan dur. Korktuysan itiraf et. Güzel bir şey yaşamak istiyorsan, sırf kötü bir ihtimal var diye kaçma. Çünkü iyileşmek dediğin şey, tam da bu kırılganlığın içinde başlıyor.
Kendine Sor
- Şu anda hangi özrün gelmesini bekliyorsun?
- En çok nerede yoruldun?
- İyi bir şey kapını çalsa, kabul etmeye cesaretin var mı?
- Aynı döngüye dönüyormuş gibi hissettiğin alan hangisi?
- Koşmayı mı, durmayı mı daha çok seviyorsun?
Bir gece sessizce bu soruları kendine sormayı dene. Belki cevaplarını hemen bulamazsın. Ama sormak bile dönüşümün ilk adımıdır.


msaitsabuncu için bir cevap yazın Cevabı iptal et