Çelişkilerle Yaşamak, Yorulmak ve Hareketsizliğe Alan Açmak Üzerine
Bazen her şey net gibi… ama hiçbir şey net değil.
İçimde bir his var, adını koymak zor: huzurlu ama yorgun.
Kararlı ama kararsız. Fikri dolu ama fikirsiz.
Ne istediğimi biliyorum ama… bilmiyorum da.
Eskiden daha inişli çıkışlıydım.
O dalgalanmalardan yazılar doğuyordu.
Duygular beni bir kıyıdan ötekine savururken, içimden geçenleri kâğıda dökmek kolaydı.
Ama şimdi… daha dinginim belki. Ya da daha yorgun. Belki de bazı şeyleri kabullenmiş bir yerdeyim. Ve tuhaf olan şu: Bu durgunluğun içinde bile, yazacak bir şey hep var gibi. Ama elim gitmiyor.
İşime gelince…
Beyaz yaka bir işim var. Müdürüm. Mesleğimi seviyorum ama bu işi yapmak istemiyorum.
Ailemle aynı şehirde olmak istiyorum ama onlarla fazla vakit geçirmek istemiyorum.
Arkadaşlarımla çevrili olmak istiyorum ama yalnız kalmak da istiyorum.
Kilo vermek istiyorum ama yemek yemek de iyi geliyor.
Ülkemi seviyorum ama yurt dışında bir hayat da hayal ediyorum.
Cihangir’de yaşamak güzel olurdu ama sessiz, huzurlu bir köy evi fikri de içimi ısıtıyor.
İş değiştirmek istiyorum ama yeni bir şeye başlamak için yorgunum.
Sağlıklı yaşam istiyorum ama her akşam biraz içmeden günü kapatmak da zor geliyor.
Bir yanım sürekli bir şeyler istiyor, diğer yanım her şeyi olduğu gibi bırakmak istiyor.
Bu çelişkilerle savaşmak yerine, belki de onlara bakıp sadece “evet” demeyi öğreniyorum.
Ve işin garibi, böyle zamanlarda bile bazı anlar beni yakalıyor.
Bugün mesela, yolda yürürken gökyüzüne baktım.
Gökyüzünün mavisi o kadar güzeldi ki…
İçine serpiştirilmiş pofuduk bulutlar vardı.
Bulutların arasından süzülen güneş ışıkları gökyüzünden binalara doğru uzanıyordu.
Durup izledim. Belki de bugün gördüğüm en güzel şeydi.
Hiçbir şeyi çözmemiştim ama içimde hafif bir kıpırtı oldu.
Dedim ki: Demek ki hâlâ hissediyorum.
Demek ki hâlâ buradayım.
Aslında tam da burada, bu ikiliklerin içinde bir yerdeyim.
Ve belki de bu ikilikler, sandığım gibi birer “sorun” değil.
Hayatın kendisi böyle çünkü.
Hem evet hem hayır. Hem ileri gitmek hem durmak.
Hem istemek hem vazgeçmek.
Arkadaşlarım bir şey danıştığında onlara motivasyon veriyorum.
“Ne duruyorsun?” diyorum.
“Hemen harekete geç! Yanlış mı olur? Olsun. Doğruyu yolda öğrenirsin.
Denemeden bilemezsin. Hadi dene!”
Onlara böyle cesaret verirken, içimde küçük bir ses fısıldıyor:
“Peki ya sen? Neden hâlâ yerindesin?”
Ve dürüst olayım…
Bilmiyorum.
Belki yorgunluktan.
Belki korkudan.
Belki de sadece “henüz zamanım gelmedi” duygusundan.
Bazen sadece “öyle olmak” da yeterlidir.
Her şeyi çözmek zorunda değilim.
Her duyguyu anlamak, her hedefe hemen ulaşmak zorunda değilim.
Şu an bir karar vermesem de olur.
Bir şey üretmesem, yazacak konu bulamasam da olur.
Kendimi motive edemesem de, bu yazı yarım kalsa da… olur.
Çünkü bazen en sessiz dönemler, en büyük dönüşümlerin tohumlarını içinde taşır.
Bugün tek yapabildiğim şey, gökyüzüne bakmak.
Ve hissedebildiğimi fark etmek.
Şimdilik bu bana yeter.
Belki sana da yeter.


Yorum bırakın