Aslan, doğanın en güçlü ve korkusuz hayvanlarından biri. Ama onu gerçekten kral yapan, sadece fiziksel gücü değil, zihniyetidir. Aslan, avını kovalarken tereddüt etmez. Harekete geçtiğinde sorgulamaz, şüpheye düşmez. İçgüdülerine güvenir ve ne yapması gerektiğini bilir.
Peki biz? Günlük hayatın içinde kaç kere kendi gücümüzü unutuyoruz? Kaç kez “Acaba yapabilir miyim?”, “Ya başarısız olursam?” diye kendimizi geride tutuyoruz? Oysaki içimizde bir aslan var. Kendi yolumuzu çizme cesaretine sahip olduğumuzda, gerçek anlamda harekete geçebiliriz.
Aslan Zihniyeti, Her Şeye Rağmen Savaşmak ve Vazgeçmemektir
Aslan, kuvvet ve kudreti simgeler. Aynı zamanda güneşin ve aydınlığın temsilcisidir. Güneş gibi parlamak, kendini ifade etmek ve gücünü dünyaya göstermek aslanın doğasında vardır. Aslan, liderlik, güç, kudret, hükümdarlık, asalet ve cesaretin sembolüdür. Mitolojilerde ve eski geleneklerde taht, hükümdarlık ve koruyuculuk gibi kavramlarla özdeşleştirilir.
Astrolojide aslan güç, öz ifade ve öz güvenle ilişkilendirilir. Aslan enerjisi öne çıkmaktan, fazla olmaktan ve arzu ettiğini dile getirmekten çekinmez. Kalp bölgesine hükmeden bir burçtur ve en büyük öz sevgi derslerini taşır. Budist geleneklerde aslan, yasaları ve bilgeliği koruyan bir figürdür. Türk mitolojisinde de aslan, tahtı ve iktidarı simgeleyen önemli bir güç figürüdür.
Aslan zihniyeti, her gün kendine şu hatırlatmayı yapmaktır:
- Geri çekilmeyeceğim, bahanelere sığınmayacağım.
- Kendi yolumda yürüyeceğim, başkalarının benim hakkımdaki düşüncelerine göre şekillenmeyeceğim.
- Zorluklarla karşılaştığımda pes etmek yerine daha güçlü olmayı seçeceğim.
- Hedeflerimi küçültmeyeceğim, aksine cesur olup onlara ulaşmak için harekete geçeceğim.
Bir aslan sadece kazanmayı düşünerek hareket etmez. O zaten kendisinin güçlü olduğunu bilir. Önemli olan, o zihniyeti benimsemek ve her gün adım adım daha cesur, daha kararlı biri olmaya çalışmak.

Aslanın Sessiz Bilgeliği
Genç bir aslan, hayatı boyunca sürüsünün en güçlüleri arasında olmanın hayalini kurmuştu. Ancak bir gün, sürüsünden ayrılmak zorunda kaldığında, kendi başına kalmanın aslında ne anlama geldiğini anladı. Ormanda yalnızken, bir karar vermesi gerekiyordu: Ya korkularına yenilecek ve açlıktan zayıf düşecekti ya da içindeki gerçek gücü keşfedecekti.
Günlerce ormanda dolaştı, avlanmayı izledi, rüzgarın yönünü öğrendi, doğanın dengesini kavradı. Açtı, ama korkmuyordu. Çünkü içgüdüleri ona yol gösteriyordu. Öğrendiği her şeyle, kendine güveni arttı. O an fark etti: Gerçek güç, savaşmakta değil, ne zaman hareket edeceğini ve ne zaman bekleyeceğini bilmektir.
Bir gün, açlık onu nehir kenarına götürdü. Suyun yüzeyinde kendi yansımasını gördü. İlk defa kendine gerçekten baktı. Güçlüydü. Ama güçlü olmak için savaşmasına gerek yoktu. Ormanda bir gölge gibi hareket etti, sezgilerine güvendi ve sonunda ilk avını yakaladı. Ardından bir tane daha. Onun gücü, diğer aslanlar gibi kükremesinde değil, sabrında ve içsel dengesindeydi.
Yıllar sonra, eski sürüsü onu gördüğünde hemen fark ettiler: Artık bir liderdi. Ama bu liderlik, kükremelerle ya da savaşlarla kazanılmamıştı. O, doğanın ritmini dinleyen, sezgilerine güvenen ve zamanı geldiğinde harekete geçen bir aslandı. Gerçek lider, gücünü kanıtlamak zorunda olmayan kişidir. Ve o, artık bunu biliyordu.
Tıpkı o genç aslan gibi, hepimiz kendi gücümüzü keşfetmek zorundayız. İçimizde var olan aslanı hatırlamalı ve onun gibi cesur olmalıyız. Güçlü olduğumuzda değil, cesur olmaya karar verdiğimizde gerçekten büyürüz.
Şimdi kendine sor: Bugün gerçekten bir aslan gibi davrandın mı? Kendi yolunda cesurca ilerledin mi?



Yorum bırakın